Barış Manço Kültür Merkezi
07-20 Mart 2020
Ressam Nur Ataibiş’in ‘Gölgelerin İzinde’ başlıklı sergisi ,7-20 Mart tarihleri arasında Barış Manço Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluşuyor.Sanatçı soy aktarımlarının üzerimizdeki etkilerini,evrenin müthiş düzeninin yanısıra içimizdeki kaos ve kosmosun sonsuz dansını, sürekli kendini yeniden inşa ederken ve ölümüyle yüzleşirken yürüdüğü yolun izlerini karışık teknikle hazırladığı eserleri ile sorguluyor.
Farklı zamanları kendi sarmalında barındıran imgelerden oluşan belleğin kurulması ve aktarımını, işlerinin bellek mekanına dönüşmesini önemseyen, özgün ve derinlikli çalışmalarıyla tanınan Nur Ataibiş beyaz bir fonun içinden çıkardığı gölgeler ile atalarına, aile büyüklerine de hatırlarını , hatıralarını ve geçmişlerini iade ediyor, kendi zamanını ve ölümlülüğünü vererek tuvallerini canlandırıyor,’ Gölgelerin İzinde’ ile sanatseverlerle buluşturuyor.
‘Gölgelerin İzinde’ 7-20 Mart tarihleri arasında Barış Manço Kültür Merkezi’nde izlenebilir.
---
Günümüzde bile, birini ziyaret etmeden mezarlığa uğramayı gerektiren yerler var, mezara su döküyor, ikramda bulunuyor, evin büyüklerine hürmet gösteriyor ziyaretçiler. Henüz doğmamışların gölgelerine eşlik ediyor ölüler, tüm kültürlerin asıl zeminin oluşturan muhayyel bir cemiyet ölüler (François Dastur). Zamanın geriye döndüremezliği, ölülerin suskunluğu zorluyor ölmüşlerle diyaloğa, ölülerin belleğiyle konuşuyor sanat.
Kimi Afrika ülkesinde ölüleri arzu nesnelerinden yapılmış bir tabutun, papağandan, meyveden, marka bir telefondan yapılmış bir ahşap tabutun içinde gömüyor, Çin’in kimi yerinde ölünün sevmiş olduğu televizyon ve sigara da dahil olmak üzere tüketim mallarının kağıt modelini yakıyorlar cenazede. İmparatorlarınsa bedeninden sonra imgesini defnederlermiş Roma’da eskiden.
İşte ölülerin sürdüremediği, yarım bıraktığı, öldükleri için kesintiye uğrattığı diyaloğu sürdürüyor Nur Ataibiş, beyaz bir fonun içinden çıkarıyor gölgelerini, aile büyüklerini, atalarını, onlara hatıralarını ve hatırlarını iade ediyor, üstü karalanmış, ıslanmış gazete kupürleri sızıyor tabakaların ardından, fotoğraflar.. Kağıt hamurundan modeller yapıyor ya da, rotundalar, ataların mağaraları, büyüklerin evleri, geçmişlerini iade ediyor ölülere, kendi zamanın veriyor tuvale, kendi ölümünü, canlanıyor tuval..
Zeynep Sayın
---
Gölgelerin İzinde
İki yıl önce yaptığım kişisel sergim soy aktarımlarının üzerimizde bıraktığı etkileri yoğun biçimde incelemem, çözmeye çalışmam sonucu ortaya çıkan işlerden oluşuyordu. Daha sonra sanat hayatımın başlangıcından bu yana uğraştığım şiddet, iktidar ve doğduğumuz andan başlayarak üzerimize yapıştırılan kalıplarla birlikte insanlık olarak geldiğimiz yer, buradan nasıl çıkılır, benim için sanat ne, sadece yürüdüğüm yolun izleri mi, yolda bulduğum benler mi, evrenin müthiş düzeninin, sesinin yanı sıra insanın içindeki iyi ve kötü yanlar, kaos ve kosmosun sonsuz dansını anlatabilmek, zıtlıkların dengesini kurmaya çalışmak mı gibi soruları düşünerek bir yol hikayesi oluşturdum …
Roma´daki bir savaş güncesi olan Trianus sütunu benim yol hikayemi anlatmam için bir çağrı yaptı ve bu serginin çıkış işini oluşturdu. Aile bireylerimin fotoğraflarını kullanarak bir sütun hazırladım .Daha sonraki işimde ise yine eski işlerimde kullandığım gazete parçaları, alçı ,kağıt hamuru gibi malzemelerle yola çıkanlar, yürüyebilenler ama diğer tarafta bir sebepten kabuğunu kıramayan, bir çerçeveye sıkışıp kalmış ve yürüyemeyen ,ürkütülmüş, cesaretini kaybetmiş olanlar ve tüm bunlara eşlik eden tanrıça figürinlerini betimlemeye çalıştım. Bu şekilde yoğun dokuları kullanarak on iki adet kadar iş yaptıktan sonra hiç doku kullanmadığım, ‘aileye mektuplar’ adını verdiğim , gerçekten de öncelikle kendi aileme mektup olarak başladığım işler çıkmaya başladı ve bu sergi oluştu..
Dünyanın geldiği şu noktada insanlığımızdan utanarak yürüdüğüm bu yolda tek çarenin tüm ayrımcılıklara karşı çıkarak insan üzerinden düşünmek olduğuna inanıyorum. Amacım önce kendimi anlamak, eski ve yabancı olan yıkarak sağlam çatısı olan yeni bir benlik inşa etmek, sınırlarımı tanımak, yaşamı kavramaya çalışmak, ilişkilerimi gözden geçirmek, yaşam içinde yürürken geçmişi izlemek,onun bugünü belirleme gücünü bilerek gerçeklerinin farkına vararak bugünü kurmasının önünü açmak ve ölümle yüzleşebilme gücüne ulaşmaya çalışmak oldu uzun bir süredir. Biilinçdışı beni her zaman çok ilgilendirdi. Onu açığa çıkarmanın, iyice tanımanın, o çamurun içindeki değerli olanları bulup temizlemenin, bedeni bir çatışma mekanı haline getiren çeşitli benlerin savaşına son vermenin yeni bir yaşam oluşturacağını düşünüyorum… Farklı zamanları kendi sarmalında barındıran imgelerden meydana gelen bellek oluşumunu , bunun kurulması ve aktarımını, İşlerin bir bellek mekanına dönüşmesini önemsiyorum…
Kendi tarihimle uğraşırken, gölgelerimle yüzleşmeye çalışırken, aklı, duyguyu, sezgiyi birarada yürütmeye çalışırken onu artık bitmiş, kapanmış bir tarih olmaktan çıkarttığımı düşünüyorum. Kişisel tarihimin sınırlarını aşarak toplumsal bilinçdışının görüntüsüne ulaşmış olabilmeyi umuyorum…Zinciri kırmanın, özgürleşmenin bu noktada başlayacağına inanıyorum.
Sanat benim için yolculuğumu sürdürebilme aracı oldu, yolculuk ise sanatımı geliştirdi. İkisi sürekli birbirlerini beslediler diyebilirim. Yaşamın amacı bilinçlenme, kendini arama , insanın karanlıklarına bir ışık tutma ve derinleşme ise sanat bunlar için bir araç olabilir diye düşünmeme karşın yapıtın iç meseleleri ile boğuşurken amaç olmaktan uzaklaşmadı, hem amaç hem araç oldu bir anlamda…
Nur Ataibiş